top of page
Ara
caglayanuludelen

Öz Şefkat

Sizin zihninizin içinde de bir hata yaptığınızda, bir konuda başarısız olduğunuzda, sizi acımasızca eleştiren, yargılayan, olanlardan sizi sorumlu tutan, size tembel olduğunuzu, başarısız olduğunuzu, güçsüz olduğunuzu, zayıf olduğunuzu ya da yeterince zayıf olmadığınızı, yeterince güzel, yeterince akıllı, yeterince onlar gibi olmadığınızı söyleyen bir ses var mı?

Eğer varsa bilirsiniz. Dünya üzerinde hiçbir ses, o sesten daha acımasız değildir.

İnsan hariç, hiçbir canlı acı çektiğinde kendine kızmaz. Korktuğunda kendini aşağılamaz. Bir şeyler yolunda gitmediği zaman, kendini suçlayıp cezalandırmaz. İşte sizlere bugün bahsedeceğim öz şefkat araştırmaları da bilhassa zihnimizin içindeki o eleştirel iç sesten bahsediyor.

Peki nedir öz şefkat? Öz şefkat, çok basitçe kişinin kendine de sevdiği, değer verdiğine birine davrandığı şekilde davranması demektir. Kişinin kendine de, bilhassa zor durumlarda, acı çektiği durumlarda, ihtiyacı olan anlayışı, kabulü, şefkati vermesi demektir. Fakat, maalesef öz şefkat çoğumuza yabancı gelir. Çünkü maalesef çoğumuz, korkutmanın, cezanın, eleştirilmenin çok sık kullanıldığı ortamlarda büyüyoruz. Korku ile motive ediliyoruz.

"O tabağındaki yemekler bitmezse bir daha sana yemek vermem!"

Ya da kaçınız, kontrolü elinizde olmayan duygu ve düşüncelerinizin yüzünden utandırıldınız?

"Çocuğum, nereden geliyor aklına böyle saçma sapan düşünceler? Düşünme!"

"Korkma evladım, ne var korkacak bunda?"

Tanıdık geliyor mu?

Ebeveynlerimiz bize bu şekilde konuştukça, biz de kendimize bu şekilde konuşmaya başlarız. Çocuklar aynı zamanda gözlemleyerek de öğrenirler. Direkt olarak eleştiriye maruz kalmanız gerekmez. Eğer büyüdüğünüz ortamda kendini sıkça eleştiren biri varsa, onu gözlemleyerek, onun davranışlarını da kopyalayabilirsiniz.

Hadi kökenlerini anladık. Peki bu içimizdeki agresif, cezalandırıcı, yargılayıcı iç sesin amacı ne? Ne yapmaya çalışıyor?

Sizi daha temkinli olmaya davet ediyor, sizi korumaya çalışıyor. Ve bunu da bildiği tek yolla yapıyor. Kızarak, korkutarak, suçlayarak.

İşte, içimizdeki eleştirel iç sesin de amacı aynı. Bizi korumaya çalışmak, bizi güvende ve hayatta tutmak. Çünkü o da korkuyor. Hata yapmamızdan, başarısız olmamızdan, yalnız kalmamızdan, acı çekmemizden korkuyor. O yüzden cezamızı çekelim istiyor ki, bir daha aynı hatayı yapmayalım. Korkalım ki, bir daha daha temkinli davranalım. Yine aynı acıyı yaşamayalım. Herkeslerden önce hatamızı, eksiğimizi o bulsun ki, kimselere öyle hazırlıksız yakalanmayalım, bizim canımız öyle kolay kolay yanmasın. İşte o yüzden bir yanım kendime nasıl daha fazla şefkatle davranacağımı öğrenmek için yanıp tutuşurken, bir yanım da bir direnç gösteriyordu öz şefkata karşı. Çünkü kendime şefkat gösterirsem hata yapacağımdan korkuyordum. Dahası o yaptığım hataların umrumda olmayacağından korkuyordum. Şımarık biri, bencil biri, dahası tembel biri olacağımdan korkuyordum. Zaten ertelemeye çok meyilli bir insan olarak ben nasıl motive edebilirdim ki kendimi kendime şefkatle davranırsam?


Küçük Bir Alıştırma

Şimdi eğer sizin için de uygunsa bir elinizin avucunu nazikçe kalbinizin üzerine yerleştirin. Şimdi farz edin ki, o kalbinizin üzerindeki el, size değil de başka birine ait. Anlayışlı, duyarlı, bilge, şefkatli birine ait. Sizin ne kadar üzüldüğünüzü, ne kadar korktuğunuzu, ne kadar endişelendiğinizi bilen birine ait. Artık daha fazla acı çekmenizi istemeyen birine ait. İyi olmanızı, güvende olmanızı isteyen birine ait. Ne yapmış olursanız olun, sizi tüm hatalarınızla, tüm kusurlarınızla birlikte, kabul eden, dahası seven birine ait. Şimdi o elin sahibi, bu zor anınıza ortaklık ederken, size neler söylesin isterdiniz? Tam da şu anda, ne duymaya ihtiyacınız var?



Öz Şefkatin Çalışma Mekanizması

Paul Gilbert ve Kristin Neff öz şefkatin bilimsel yönünü araştıran iki psikolog. Ve diyorlar ki; bizim zihnimiz mutluluk için tasarlanmamış. Bizim zihnimiz bizi hayatta tutmak için tasarlanmış. Ve bizi hayatta tutan iki mekanizma var.

Bunlardan birincisi: Tehdit ve savunma mekanizması. Bu mekanizma herhangi bir tehlike ile veya tehdit ile baş başa kaldığımız zaman aktive olur. Örneğin, size doğru hızla gelen bir arabanın kornasının sesini duyduğunuz zaman. Ve vücudumuzda bir takım değişiklikler oluşmaya başlar. Sempatik sinir sistemimiz devreye girer,

vücudumuz adrenalin ve kortizol hormonları salgılamaya başlar, kalp atışlarımız hızlanır, solunumumuz hızlanır, kaslarımız gerililr, aynı zamanda zihnimizde de bir takım değişiklikler olmaya başlar. Muhakeme yetimiz örselenir, farkındalık alanımız daralır. Tüm bu değişiklikler, bizi, o tehdit olarak gördüğümüz şeyle savaşmaya veya ondan kaçmaya hazırlar. Fakat, bu mekanizma yalnızca fiziksel bir saldırıyla karşı karşıya kaldığımızda devreye girmez. Tehdit ve savunma mekanizmamız, duygusal bir saldırıyla karşı karşıya kaldığımızda da devreye girer. Ve kendimizi acımasızca eleştirdiğimizde, kendimize acımasızca konuştuğumuzda.

Bizi hayatta tutan ikinci mekanizma ise, tüm memelilerde, insanlar dâhil tüm memelilerde görebileceğimiz yatıştırma ve bakım verme mekanizmasıdır. Memeli bebekler, doğduklarında bakıma muhtaçtırla ve hayatta kalabilmesi için en fazla bakıma muhtaç duyan memeli türü de insandır. Ve, bizim sütten çok daha fazlasına ihtiyacımız vardır hayatta kalabilmek için. Bağ kurmaya, sıcaklığa, temasa ihtiyacımız vardır. Memeli ebeveynler bebekleriyle bağ kurmaya, onları yatıştırmaya programlıdır ve işin en tatlı yanı da memeli bebekler de kendilerini güvende hissetmek için ebeveynleriyle bağ kurmaya programlıdırlar. Bu sistem aktive olduğu zaman sempatik sinir sistemimiz devre dışı kalır,

parasempatik sistemimiz devreye girer. Vücudumuz oksitosin adında bir hormon salgılamaya başlar, ki bu hormon, sevdiğiniz biri size sarıldığında salgıladığınız hormondur. Kalp atışlarınız yavaşlar, solunumuz yavaşlar, kaslarımız gevşer, olaylara daha geniş bir perspektiften bakabiliriz. Çünkü yatışmışızdır artık.

Kendimizi acımasızca eleştirdiğimizde, tehdit ve savunma mekanizmamız devreye girer.

Kendimize şefkatle yaklaştığımızda ise, bakım verme ve yatıştırma mekanizması.

Bakım verme ve yatıştırma mekanizmasının kapısını üç şey aralar: nazik bir dokunuş, fiziksel sıcaklık ve yumuşak bir ses tonu.

Biz, şefkat vermeyi sandığımızdan çok daha iyi biliyoruz.

Sevdiğimiz biri acı çektiğinde, ona ne söylersek iyi gelir?

Ona nasıl yaklaşsak iyi gelir, çok iyi biliyoruz.

İçimizdeki bu kaynakları kendimiz için de kullanabiliriz.

Eğer siz de öz şefkata bir şans vermek isterseniz, bir dahaki sefere acı ziyaretinize geldiğinde, ondan kaçmak, onu dönüştürmeye çalışmak veya acı çektiğiniz için kendinize kızmak yerine, belki bu üç şeyden yararlanıp, elinizi götürüp kalbinizin üzerine, acınızı da yüzünüzü dönüp, kendinize “şu an zor bir an, kendime nasıl yardımcı olabilirim?” diye sorabilirsiniz.

Bu soru, yumuşak olduğu kadar, cesurdur da aynı zamanda.

Çünkü acının varlığını kabul etmek, ona yer açıp onunla birlikte harekete geçmek, cesaret gerektirir.

Öz şefkat, hem nezaket, hem cesarettir.

Öz şefkat, herkesin acı çektiği, acının kaçınılmaz olduğu bu hayatta, kendi kendimize destek çıkmaktır, kendi elimizden tutmaktır.

İşte bu yüzden öz şefkat, hem paylaşılmaya, hem de inanın, şans verilmeye değer bir fikir.

6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


bottom of page